Geçmişle Kopan Bağlar
|
İnsan içinde yaşadığı dönemle ilgili değerlendirme yapmakta zorlanır çünkü duygusal nedenlerle objektif olmak imkansıza yakındır. İnsanların büyük çoğunluğu geçmişin bugünden daha iyi olduğunu düşünür. Bu hem kendi geçmişleri hem de ülkenin ve dünyanın geçmişi için geçerlidir. Otuz yaşındaki biri, gençliğinde arkadaşlarıyla birlikte zaman geçirdiği mekanları, “değişmiş ve bozulmuş” olarak bulur. Yaşlılar kendi aralarında, ülkedeki pek çok şeyin kendi gençliklerinde daha iyi olduğuna inanır ve “gençlerin sorumsuz ve terbiyelerinin eksik olduğunu konuşur. Bu inancın Mısır papirüslerinde yer aldığı ve Antik Yunan’dan bu yana süregeldiği bilinir.
Yirminci yüzyıl 19.yüzyıl toplumunun çöküşüyle başlar. Bu çöküş endüstri döneminde toplumun farklı bir temelde yeniden inşa edilmesinin sonucudur. Rusya’da yaşanan Bolşevik devriminin küresel boyutta büyük yan etkileri olmuştur. Ancak bu dönem sona ermiş ve şimdi çok farklı bir çağda yaşıyoruz. Metropolleşme hayat tarzını ve toplumların yerleşik kültürlerini hızla dönüştürmüştür. Tek başına yaşayan sayısında büyük artış olmuş, bir çocuk sahibi olmak aileler için norm halini almıştır. Diğer taraftan pazar ekonomisinin; sürekli gelişmenin, büyümenin ve ilerlemenin mümkün olduğu yönündeki doğrulanmamış hipotezi, kalkınma göstergesi olarak tüketim parametrelerinin kullanılmasına neden olmuştur. Böylece insanlar kendilerini, ölçüsüzce ihtiyaçları olmayan arzu nesnelerine sahip olmak için çalışmak zorunda hissetmektedir. Bu da bireyciliği ve kendini başkalarının ve toplumun önüne koyma anlayışının yaygınlaşması sonucunu doğurmuştur.
Kuşaklararası süreklilik kayboldu
İçinde yaşadığımız mevcut düzen, dünya ekonomisini ve uygarlığını sürdürmeyi ve geliştirmeyi imkansız kılmaktadır. Bu dönem, nereye varacağını öngörmenin mümkün olmadığı büyük bir yeniden yapılanmayı ve değişimi beraberinde getirmiştir. Kuşaklar arası sürekliliği yok eden değişim, geçmişi silen bir tarih anlayışı doğurmuştur. Her kuşak adeta tarihin kendisi ile başladığını sanmaktadır.
İçinden geçtiğimiz dönemin olumsuz yanlarından biri, insanların geçmişle ilgili hiçbir şey hatırlamaması ve daha kötüsü buna ihtiyaç duymamasıdır. Bu noktada tarihçilere çok önemli bir görev düşmektedir. Çünkü değişimin bu keskin hızı, tarihteki süreklilik anlayışının toplum hafızasından silinmesi sonucunu doğurmuştur. Bu durum özellikle genç kuşaklar için geçerlidir. Ancak bunun temel sebebi, değişimin hızından çok toplumun niteliğinin değişmesidir. Bireyin kuşaklar arası devam eden sürekliliğinin ve toplumun bir parçası olduğu fikrinden çok, bireyin kendisinin aşırı önemsenmesidir. “Şimdi ve burada” anlayışı satın almayı ve zevk almayı hayatın merkezine koymuştur. Tarihsel sürekliliğin ve hafızanın düşmanı içinde yaşanılan döngüdür. Dürtüsel olarak haz nesnelerine ulaşmanın mutluluk olduğunu düşünmek bu döngüyü beslemekte ve deniz suyu içerek susuzluğunu gidermeye çalışan bir kollektif anlayış topluma egemen olmuştur.
Geçmişte genç kuşakları yaşlı kuşaklara bağlayan süreçler vardı. Fransız tarihçi Marc Bloch’a göre, tarım toplumlarında deneyimler bir kuşaktan diğerine aktarılırdı. Anadolu’da kırsal yaşam koşullarının sürdüğü dönemlerde anne ve babalar tarlada çalışır, büyük anne ve büyük babalar çocuklara bakarken onlara kendi deneyimlerini aktarır ve çocuklar da onların geçmişe dönük anılarını öğrenirdi. Bu döngü günümüzde, en başta kentleşme ve metropolleşme olmak üzere, birçok sebeple kırıldı. Ancak sürecin kopmasının önemli bir nedeni de sadece yaşam biçiminin değişmesi değil aynı zamanda geçmiş deneyimlerin tümüyle önemsiz ve değersiz görülmesidir.
Tarih ne zaman başlıyor?
Bunun sonucu olarak varılan yer, genç insanların bildiği tek geçmişin kendi kişisel geçmişleri olduğudur. Geçmiş zaman gelecek zaman tarafından yok sayılınca yıkım kaçınılmazdır. Bunun sonucunda toplumları yöneten davranış kuralları önemsizleşmiş ve değersizleşmiştir. Örneğin nezaketsizlik ve kabalık norm olmuştur. Nefret söylemleri, ayırımcılık ve yalan haber yaymak doğal karşılanmaya başlamış ve şiddet demokratik bir hakka dönüşmüş durumdadır. Sorumluluğun yerini hak almıştır.
Silikon vadisinde çıkan buluşlar milyarlarca insanı birbirine bağladı ancak bu buluşlardan doğan endüstrinin sakıncaları yaşanmaya başladı. Bu konuda kaygılananların haklılığı ortaya çıktı. Bu gelişmelerle ilgili yasal düzenlemeler mevcut olmadığı için, endüstriyi kuranlar bunun meyvelerini yerken sorumluluktan kaçmaya çalıştılar. Bireysel veri ihlalleri özel hayat bilgilerinin el değiştirmesi, nefret söylemlerine kulak tıkanması, sosyal medya ve medya aracılığı ile yalan haber yayılması doğal karşılanır oldu. Bugün bulunduğumuz noktada gördüğümüz, yapay genel zekayı geliştirenlerin yarışta geri kalmamak için, devlet otoriteleri tarafından düzenlemenin olmadığı bir ortamda, geride kalmamak için gerekli güvenlik denetimlerini yapmadan ve doğuracağı sonuçları öngöremeden, hızla çalışmaya devam ettikleridir.
Yarışın içinde olan olanlar ve bu yapının mimarları, yarattıkları canavar onları temsil ettiği için sorumluluk üstlenmek zorundadır. Ortaya çıkan sonuçtan, sorumluluğu kaosa yükleyerek kaçmak mümkün değildir. Bu gelişmelerin normal sayılması durumunda, kişisel tüm bilgilerinizin satılabileceğini de doğal kabul etmeniz gerekir. Digital mahremiyetin olmadığı bir dünyada farklı düşünmekten başka yanlış bir şey yapmamış olsanız da kendinizi tehdit altında hissetmek ve otosansür uygulama ihtiyacı hissetmeniz kaçınılmazdır.
Sonuç
Tarihi bilmek bugünü anlamayı ve geleceği öngörmeyi mümkün kılar. Dünyada birçok insan, sorumluluk almadan pozisyonunun verdiği gücü ve imkanları kullanarak önemli olduğunu teşhir etmekten çekinmiyor. Hiçbir değer taşımayan şeylerin kurdelesini kesmeye giden ve bu kurdeleyi çok sayıda kişiyle kesmeyi marifet sayan insanları görüyoruz. Oysa önemli olan insanın kendisinden sonra ardında bırakacağı değer taşıyan bir şeylerin olmasıdır. Çünkü bu dünyada biriktirdiklerinizi kendimizle götüremiyoruz, sadece bizden sonrakilere devredebiliyoruz. Oyun bitince bütün taşların aynı kutuya girdiğini unutmamak ve bir gün üzerimizde çimlerin biteceğini hatırlamak, gücümüzü nasıl kullanacağımız konusunda bizi düşündürür ve yol gösterebilir.