Uzun ve sağlıklı yaşamak
|Bu Çarşamba’dan başlayarak sağlıklı ve uzun yaşamak konusunda geçen yüzyıla ait değerli bir çalışmanın verilerinden yola çıkarak, bu verileri güncel araştırma bulgularıyla desteklediğim bir yazı dizisi hazırladım. Aşağıda ilk yazıyı ve 80 yıl süren bu dev araştırmanın sunuş bölünü okuyacaksınız.
Son 40 yılda yaşam süresinin uzaması, standardın yükselmesi ve bilimsel çalışmaların sunduğu veriler ışığında “sağlıklı yaşamak”, “güzel görünmek”, “mutlu olmak”, ”uzun yaşamak” ve adeta ölmeyecek gibi yaşamak bir tutkuya ve hatta saplantıya dönüştü. İleri yaşa kadar yaşamanın insanların büyük bölümü için kaçınılmaz sonuçları vardır. İnsan bedeni de bir bitki veya ağaç gibi bozulur. Bu bozulma ya sinir sisteminden (demans, Alzheimer) ya bir hücre gurubundan (kanser) ya da damar sisteminden (inme veya kroner kalp) gerçekleşir. Diabet gibi dejeneratif sonuçları olan hastalıklar çok kere kişilerin hayat süresini daha erken yıllarda kısıtlar. İnsanlar uzun yaşanmayı istese de acı ve sıkıntı içinde yaşamak tercih edilen bir durum değildir. Esas olarak istenen bir ütopya olsa da sağlıklı, uzun ve mutlu yaşamaktır. Çünkü uzun yaşayan insanların çok büyük çoğunluğu, süregiden birçok hastalığını yendikleri ve modern tıbbın imkanlarıyla kendilerini tamir ettirenler değil, hayat süreleri içinde sağlıklarını koruyup, tıbbi yardıma az ihtiyaç duyanlardır.
Friedman ve Martin’in araştırması uzun yaşayanların sağlıklarını brokoli yemelerine, sık sık tahlil yaptırmalarına ve tıbbi kontrolden geçmelerine, vitamin kullanmalarına ve jogging yapmalarına borçlu olmadıklarını gösteren ve “sağlıklı yaşamak”la ilgili doğruluğundan emin olduğumuz birçok konunun sorgulanmasını gerektirdiğini ortaya koymaktadır. Araştırmacılara göre; uzun yaşayanlar daha mutlu, mutlu olanlar da daha uzun yaşama eğilimindeler. Bu da başarılı, anlamlı ve verimli bir hayat yolculuğu demek oluyor.
Seksen yıl süreyle 1528 kişinin disiplinli bir şekilde izlendiği Stanford Üniveristesi’nin bu çalışması, günümüzde fazla sorgulanmadan kabul edilen birçok genel sağlık inancının doğruluğunu sorgulamamıza imkan veriyor.
Doğrulanmayan Genel Kabuller (Kehanetler)
- İyiler erken ölür.
- Evlen ve uzun yaşa.
- Her şeyi dert etme, bu kadar sıkı çalışma, böylece sağlıklı kalırsın.
- Dindar insanlar uzun yaşar, bunun için ibadethaneye git.
- Bahçeyle uğraşmak, yürüyüş yapmak, yemek pişirmek gibi hobilerin yetmez, ciddi ve düzenli fizik egzersiz gerekir.
- Endişeli bir insan olmak sağlığa zararlıdır.
- Eğer sevildiğini, değer verildiğini, kollandığını hissediyorsan, sağlığın için iyidir.
- Mümkün olduğu kadar erken emekli ol, briç ve golf oynayarak, eğlenerek hayatın tadını çıkar.
- Çocuklarının hayatta başarılı olması için okula erken başlamalarını sağla.
- Yüz yaşındaymış gibi yaşarsan, yüz yaşına kadar yaşarsın (W. Allen).
Sağlıkla ilgili bazı tehditler rastgele ve öngörülemez gibi gözükse de, benzer gibi gözüken pek çok olayın, gerçekten bütünüyle rastgele olmadığı ve şanssızlık olarak açıklanamayacağı anlaşılmaktadır. Hastalanmanın ve “erken” ölmenin, esas olarak, kimin sağlığının bozulacağı, kimin sağlıklı kalacağıyla ilgili sistematik bireysel farklara bağlı olduğu görülmüştür. Bunlardan bazıları kişilikle; bazıları evlilik, aile, dost çevresi, dinsel aidiyetler gibi sosyal ilişkilerle; bazıları da karşılaşılan stres verici yaşam olaylarıyla ve bu olaylarla başaçıkmak için seçilen yollarla ilgilidir.
Birçok yönden akan bilimsel araştırma verilerinin bilimsel bütünlük içinde ne anlama geldiğini anlaması güç olan geniş halk toplulukları şaşırıyor ve ne yapacağına, hangi yol ve yöntemi izleyeceğine karar vermekte zorluk çekiyor. Herhangi bir maddenin belirli bir hastalığı önlediği yönündeki bilgi, o maddeyi içeren meyve, sebze veya baharatın satışlarını artmasına neden oluyor. Bu koroya sağlık önerilerini maddi yarara çevirmek için bilgileri abartarak sunan sözde uzmanlar dahil olarak bilgi kirliliğini artıyor. Her alanda olduğu gibi eğitimsiz ancak cesur türedi uzmanlar da koroya eklenip seslerini duyurmak için uçuk önerileriyle kafa karışıklığını artırıyor.
Bu yazı dizisini yazma fikri, altı yıl önce Lewis Terman’ın 1921 yılında 11 yaş dolayındaki 1534 çocukla başlattığı ve bu insanların ölümlerine kadar izlendiği araştırmayı okuduktan sonra oluştu. Çünkü son derece sağlam bilimsel temellerle dayanan Terman araştırması bugün popüler kaynaklarda yaygın olarak yer alan bilgilerle ve halk arasında doğruluğu sorgulanmadan kabul gören görüş ve inançlarla çelişiyordu. Sağlık ve uzun hayat konusundaki pek çok kabul ve inanış, çoğunlukla bir çıkar gurubu tarafından desteklenen yayınlardan kaynaklanıyor. Araştırmaları yürütenlerin kişisel çıkarları bir yana, gazetelere haber olarak gündemde yer alan yayınların çoğu bilimsel açıdan sınırlılık, yetersizlik ve hata içeriyor.
Klasik ve genel geçer sağlık önerilerinin giderek öneminin azaldığı ve “kişiselleşmiş tıp” anlayışının yaygınlaştığı günümüzde Terman’ın araştırması daha da önem kazanmıştır. Çünkü iki kişinin doğumdan itibaren aynı yolu izlemeleri ve sadece beslenmelerinde veya günlük hayattaki aktivite miktarında bir fark olsa, elde edilen bilgiye (genetik farklılık konusundaki sınırlılığı göz önünde tutarak) bir ölçüde güvenilir kabul etmek mümkündür. Oysa yapılan yeni ve nispeten güvenilir çalışmalar, inceledikleri grupları kontrol guruplarıyla kıyaslayarak sonuca varırlar. Oysa Terman araştırması kişisel bildirim ve araştırmacı değerlendirmesine bağlı olsa da, aynı kişiyi bütün hayatı boyunca izlemiş ve son derece düzenli toplanan veriler sunmaktadır.
İnsanın hayat süresi ve sağlığı konusunda en doğruya yakın araştırma kişileri bütün hayatları boyunca önceden tanımlanmış parametreler üzerinden izlemek ve ortaya çıkan sonuçların hangi özelliklere bağlı olduğunu ortaya koymaktır. Terman 1921 yılında araştırmasına bu amaçla başlamadı ancak 1990 yıllarında Stanford Üniversitesi Halk Sağlığı bölümünde çalışan iki araştırmacı binanın bodrum katındaki arşivde bu hazineyi keşfederek sağlıklı ve uzun yaşam konusunda değer biçilmez bir sonuca vardılar.
Terman’ın topladığı verilerden yola çıkan araştırmacılar, uzun yaşayanların sağlıklarını brokoli yemelerine, sık sık tahlil yaptırmalarına ve tıbbi kontrolden geçmelerine, vitamin kullanmalarına ve jogging yapmalarına borçlu olmadıklarını gösteren ve “sağlıklı yaşamak”la ilgili doğruluğundan emin olduğumuz birçok konunun sorgulanmasını gerektirdiğini ortaya koydular. Buna göre; uzun yaşayanlar daha mutlu, mutlu olanlar da daha uzun yaşama eğilimindeler. Bu da başarılı, anlamlı ve verimli bir hayat yolculuğu demek oluyor. Bu belki kendi başına kolay anlaşılır ve sağ duyu ile bağdaşan bir sonuçtur ancak toplanan verilerin miktarı ve bu verilerin birbirleriyle olan ilişkisi bizi bu sonuca götüren karmaşık faktörleri anlamamıza imkan verdi.
Sonuç
Sağlıkla ilgili bazı tehditler rastgele ve öngörülemez gibi gözükse de, benzer gibi gözüken pek çok olayın, gerçekten bütünüyle rastgele olmadığı ve şanssızlık olarak açıklanamayacağı anlaşılmaktadır. Hastalanmanın ve “erken” ölmenin, esas olarak, kimin sağlığının bozulacağı, kimin sağlıklı kalacağıyla ilgili sistematik bireysel farklara bağlı olduğu görülmüştür. Bunlardan bazıları kişilikle; bazıları evlilik, aile, dost çevresi, dinsel aidiyetler gibi sosyal ilişkilerle; bazıları da karşılaşılan stres verici yaşam olaylarıyla ve bu olaylarla başa çıkmak için seçilen yollarla ilgilidir.
(1) Friedman, H.S. ve Martin, L.R. (2011). “The Longevity Project” Hudson Street Press, NY, USA.
Günümüzdeki yanılgılardan biri de hayatlarımızın belli bir döneminde, kimi platformların yönlendirmeleriyle sağlığın peşinden koşuyor oluşumuz. Japonya, Yunanistan, İtalya ve Kosta Rika gibi dünyanın uzun ömürle ilişkilendirildiği ülkelerinde, uzun yaşayan isanların hiçbiri paleo, keto gibi diyetler ya da crossfit gibi sporlar yapmadı. Bu insanların ne yaptıklarına şimdi bakmak ta pek akıllıca değil; çünkü bu insanların 4 yaşında ne yediğine, 14 yaşında nasıl sosyal ilişkiler içerisinde geliştiğine, 24 yaşında her sabah hangi hedef için güne başladığına, 34’ünde etrafı için neler ürettiğine bakmak gerekiyor.