Aşırı Ebeveynlik Hastalığı
|
Günümüzde orta ve üst sosyo-ekonomik gelir düzeyindeki ailelerin büyük çoğunluğunun çaresizlik içinde olduğunu ve başarıyla zehirlenmiş, sınavlarla tutsak alınmış ve psikolojik bağışıklık sistemi gelişmemiş çocuklar yetiştirdiklerini görüyorum. Gelecek ay Remzi Kitabevi’nin yayınlayacağı “İlk İşim” adını taşıyan bir kitabı, akademik yardımcım Handan Odaman ile birlikte bu ailelere yol göstermek amacıyla hazırladık. Bu kitapta 60 kişiden, bugün hayatlarını kazandıkları kendi mesleklerini yapmadan önce, okul yıllarında çalıştıkları işlerin kendi hayatlarına olan katkılarını anlatmalarını istedik. Aşağıda okuyacağınız yazı, kitabın ilk sayfalarında yer alan ve günümüz anne-babalarının çocuklarıyla ilişkilerini değerlendirdiğim yazının giriş bölümü.
İki kuşak öncesine kadar anne ve babalarının büyük çoğunluğu çocuklarını nasıl başarılı yapabilecekleri” konusunda kitaplar okumadan, görüşleri birbirleriyle çelişen uzmanlara kulak kesilmeden sağlıklı çocuklar yetiştirdiler. Buna karşılık günümüzde ebeveynler her yönden akan “iyi ebeveynlik” konusunda bilgi bombardımanı altında kalırken, çocukları da evin içinde ve dışında uyaran yağmuru altında yaşıyor ve bu durum çocuk yetiştirmeyi olması gerektiğinden daha fazla karmaşıklaştırıyor. Bunun sonucunda ebeveynler yanlış yapmamak adına çocukların hayatına çok fazla karışıyorlar. Bir çocuğun yaptığı her davranışa “yapma” yapmadığı her davranışa da “yap” diyerek onları mükemmel birey yapabileceklerine inanıyorlar. Bu tutumun altında sevgi ve korku gibi birbirinin içine geçmiş iki duygu yatıyor. Çocuklarının başarılı olamayacağı korkusu onlara duyulan sevgi ile birleşip, hayat karşısında güçlenmelerini engelleyecek müdahalelere yol açıyor.
Son iki kuşak ebeveyn çocuk yetiştirmeyi bir projeye dönüştürmüş durumda. Özellikle kadınlar, toplumun onlara yüklediği rolün uzantısı olarak, çocukların yetişmesinden esas sorumlunun anne olduğuna inandırılmış durumdalar. Babalardan bekledikleri yardımı alamadıkları zaman bu anneler kendilerini yalnız hissediyor ve çocuklarını kusursuz yetiştirme ve hayata eksiksiz hazırlama tutkusuyla hem onların hem de kendilerinin sağlıklarını tehlikeye atıyorlar. Böyle anneler hayatlarından daha az memnun oluyor ve hayattaki diğer rollerini ihmal ediyorlar. Bir araştırmada bin çocuğa ebeveynlerinin programında en çok neyi değiştirmek istedikleri sorulduğunda, cevapların iki grupta toplandığı görülmüş: ”Birlikte daha çok vakit geçirmek ve anne ve babalarını daha az gergin ve yorgun görmek”. Çünkü ebeveynler çocukları için her şeyi denemiyorlarsa, onlar için eksik bir şeyler yaptıkları duygusunu yaşıyorlar.
Diğer taraftan gençlerin kendi evlilikleri ve kuracakları aile ile ilgili gerçekçi olmayan hayali bir tabloları var. Özellikle kadınlar kusursuz bir resim hayal ediyorlar. Bunun için de kendilerini ve çevrelerini zorluyorlar. Ayalet Waldman’a göre böyle aileler sahte bir kabuk içinde yaşıyor ve içindeki gerçek meyveyi göz ardı ediyor. Hayatın içindeki gerçek meyve kahkaha, birlikte eğlenme ve hoş vakit geçirme ve güzel anılar biriktirme olarak özetlenebilir. Birçok ailede bu kayıp öze karşılık, çekilen fotoğraflardaki sahte gülücükler, dış dünyaya karşı, yaşanmamış mutlulukları temsil ediyor.
Bütün bu çabalar çocukların mutlu ve başarılı olması adına gösteriliyor. Bu mücadele özellikle kadınları strese sokuyor. Bunun sonucunda mutlu ve başarılı çocuklar yetiştirmek için stresli olan ebeveynler, bu tabloyu tam olarak gerçekleştiremediklerini hissettikçe stresleri daha da artıyor. Böylece bir kısır döngü oluşuyor. Çocuklarını mutlu ve başarılı olarak görmek istediğini söyleyen genç ebeveynlerle sohbeti derinleştirip alt metni anlamaya başladığımda, başarının para, güç ve şöhret sahibi olmakla tanımlandığını; bunlar olunca da mutlu olunacağı varsayımı ortaya çıkıyor. Oysa mutluluk ve başarı varılacak bir hedef olmayıp, yolculuğun kendisinden alınacak zevk buna uygun bir zihin yapısı geliştirmekten geçiyor.
Sonuç
Özellikle iyi eğitimli anneler rollerini üniversite eğitimlerinde veya iş hayatındaki rolleriyle özdeşleştiriyorlar. Sonuç olarak çocuklarını kurdukları bir işin veya kurumsal hayatta kendilerine koydukları en tepeye çıkma hedefinin bir parçası olarak görüyorlar. Onların başarısını veya başarısızlığını kendi performanslarının ve hatta öz değerlerinin bir yansıması olarak algılıyorlar. Bunun sonucu olarak da başarıyla zehirlenmiş, sınavlarla tutsak alınmış ve psikolojik bağışıklık sistemi gelişmemiş çocuklar yetiştiriyorlar.
Babalarla ilgili bir paragraf var başka hiçbir şey yok. Babaların herhangi bir sorumluluğu yok mu çocuk yetiştirmede?
Sayın Baltaş , yazdıklarınıza katılıyorum hatta çok eklenecek konular var.. Kitap bile yazılır bu konuyla ilgili.44 yaşında ,14 yaşında bir kız çocuğu sahibi bir ebeveyn olarak bir çok şey öğrendim, öğreniyorum ve öğreneceğim. Aynı zamanda 20 yıldır da insan kaynaklarında çalışıyorum.100.000 ‘nin üzerinde kişiyle görüşmüşümdür. Pek çok konuda edilgen yaşayan koskocaman insanlar ve gençlerle iş görüşmeleri yapıyorum.Hepsinde görüyorum ki ebeveynlerin yanlış müdahaleleri ,kişinin yetişkin olamaması, duygusal olgunluğa erişmemesi gün geçtikçe artıyor. Çocuk gelişimini bitirmiş 23 yaşındaki bir genç kıza sormuştum” çocukları çok mu seviyorsun?” “hayır” diye yanıt verdi. “E niye okudun bu bölümü?” “”kadınlara daha uygun bir bölüm “diye. Elleri çok güzeldi. Ben tüm insanlara bahşedilmiş yetenekler olduğunu ama bunu çok azımızın keşfettiğine inanan biriyim. “Çizim yapıyor musun “dedim. “Evet” dedi.Asosyal,içe dönük ve çocuklara düşkün olmayan bir genç kızdı. Ama belki de sanata çok yatkındı.
Buna benzer bir çok görüşme yaptım.Bunun aklımda kalmasının sebebi benim de bir çocuğum olduğu ve zamanında kreşe verdiğim için oradaki görevlinin çocukları sevmemesinin beni şaşırtmasıydı.Daha mekanik bir iş olsaydı belki şaşırmayacaktım.
Geçenlerde bir öğretim üyesinin öğrencisi tarafından öldürülmesi olayında dahi ebeveyn baskısı ile edilgen hale gelmiş dediğiniz gibi”proje” çocuğun tabi ki başka etkenlerle de tepkisini şiddetle ifade etmesine örnek diye düşünüyorum. Hukuk fakültesine gitmesi uygun olmayan, muhtemelen sözelci olmayan ya da kitap okumayı sevmeyen, ailesini memnun etmek için o bölümü seçen(babası emniyet amiriydi.Para ödenerek okunan bir üniversite bu arada, yani evde bu para da konuşuluyordur),500 sayfalık kitaptan bunalmış bir hukuk öğrencisi cinayet işledi.
Sadece yanlış meslekleri değil, yanlış eşleri de seçip hayatlarını kendilerine ve sevdikleri insanlara zindan eden edilgen, kişiliksiz, zayıf ,kararsız ve şımarık “yetişkinler” gün geçtikçe çoğalıyor.
Bir evin prensi, paşası, koçu ile öbür evin prensesi, nazlısı, güzeli evlenince sudan çıkmış balık gibi oluyorlar. Kendisini tanışmamış edilgen aynı durumdaki başka bireyle evleniyor ve hayatları daha da karışık hale geliyor.
Burada kadınların,annelerin inanılmaz ihtirasını gözlemlemekteyim hocam. İlk okulda çocuklarının çantalarını taşıyan, çocuğa verilen ödevleri” ödevimizi yaptık” şeklinde eş dosta söyleyen, whatsap gruplarıyla çocukların ödevlerini takip eden, okula yemek taşıyan , ödevleri kendi ödevi gibi benimseyen bir anne grubu.Çocuktan bir talep gelmeden bir kurstan öbür kursa taşıyan ve hepsinin yarım bırakılmasını gayet olgunlukla karşılayan anneler bunlar.
Akademik başarısı vasat ,aslında uygulamacı veya başka yetenekleri olan çocuğunu mühendis yapmaya çalışan, buna göre paralı okullara gönderen, uyduruk üniversiteden mezun olan mühendis çocuğu iş bulamayınca hayrete düşen anneler. Meslek lisesinde otomotiv okuyup üniversite okumak istemeyen işi de hazır olan bir gence annesi şöyle demiş “Üniversite okumazsan ölümü gör”
Amaçla araç iyice karışmış durumda hocam.O kadar çok örnek var ki ve beni düşündüren.
28 yaşında olup iş teklif ettiğimiz bekar bir erkek, ailesinin etkisiyle vazgeçmişti.
28 yaşında olup ,deneme süresinde çıkarttığımız bir bekar kadın mühendisin annesi defalarca arayıp neden kızını işten çıkarttığımızı sormuştu.
27 yaşında kadın çalışanın kocası çalıştığı şubemize kadının izin gününde gelip amirine neden karısını çok çalıştırdığımızı sormuştu.
Yetişkin yetiştirememe ile ilgili bir derdimiz var bizim.
Saygılarımla,
hayretlerle okudum halbuki çok tanıdık bu tablo fakat ilk be ortaokul düzeyinde kalması gereken davranış nerelere taşınmış
Öte yandan ebeveynlerin bu telaş ve korku süreçlerinden yararlanmak için geliştirilmiş birçok hizmet ve ürün de işin ehli olan ya da olmayan kişi ve şirketler tarafından piyasaya sürülüyor. Çaresizlik içerisinde “Bir de bunu deneyelim.” ya da “Falanca, çocuğu için şu hizmeti alıyormuş.” Diyerek o kıyıdan bu kıyıya vuran yetişkinler süreç içerisinde çocuğun gerçek ihtiyaçlarını es geçtikleri gibi çocuğun ihtiyaçlarını çocuktan alma noktasında da eksik kalıyorlar. Bir de, İsveçli Greta’nın çağrısına kulak veren Türkiyeli Atlas’ın telaşlarını hatırlamak gerekiyor. Ailelerin başarılı çocukların yaratım süreçlerine sadece maddi refahı değil; ama ekolojik refahı da gözeten bir vizyon tasarlamaları da elzem; zira ebeveynlerin bugün içerisine düştükleri sıkıntılı çevrim, önümüzdeki 10 yıl içerisinde ihtiyaçlar sıralamasında değişen yaşam koşullarından mütevellit kendisine ilk 5 içerisinde yer bulamayacak gibi gözüküyor.
Bu kadar çoğalmış durumdaysa bu ebeveynler birilerinin istediği oluyor demektir. Sistem kusursuz işliyor yani, kitabınız bu tip ebeveyn örnekleri sıralayacak ve düzelme adına yardımcı olacaksa güzel bir başucu kitabı olacaktır.