Dijital Obezite
|Güvenliweb.org’un Şubat 2022 verilerine göre mobil telefon kullanan sayısı 78 milyon, internet kullanımı 70 milyon, aktif sosyal medya kullanıcısı 69 milyon kişi internet kullanımı günde ortalama 8 saat ve sosyal medyada geçirilen zaman 3 saate ulaşmış bulunuyor. Görüldüğü gibi teknolojik araçlar hayatımızda giderek daha fazla yer tutuyor. Hız ve teknolojiye bağlılık hayatlarımızı karmaşıklaştırdı, ruh ve beden sağlığımıza zarar vermeye başladı. ABD’de 16-24 yaş arasındakilerin yüzde 54’ü, 24 saat cep telefonundan, yüzde 64’ü sosyal medyadan uzak kalmaya dayanamayacaklarını bildirmiş. Günümüz insanı bir anlamda veri tsunamisi altında yaşıyor. Bilimkurgu (science fiction) giderek bilim gerçekliğine (science fact) dönüşüyor ve bilgi kirliliği, hak ihlalleri günlük hayatın bir parçası haline geliyor.
Kullanmadan önce ihtiyaç hissetmediğimiz bu araçlar, kullanılmaya başlandıktan sonra vazgeçilmez hale geliyor ve bu nedenle bunlara “heroic device” (kahraman araç) deniyor. McLuhan, “Önce biz araçları yaparız, daha sonra bu araçlar bizi şekillendirir” demiştir. Teknolojik araçlar önce bir sihir gibi hayatımıza giriyor ancak bunları uzun süre kullanmak, onları vazgeçilmez yapmakla kalmıyor (bir anlamda bunların manyağı yapıyor) kurulan ilişki bağımlılık yaparak toksik bir sonuç veriyor. Bağımlılık bir nesneye, kişiye veya objeye duyulan önlenemez istek olarak tanımlanır ve kişinin başka bir iradenin güdümü altına girmesidir ve bu konuda durum madde veya kumar bağımlılığı gibi bir duruma neden olmaktadır. Doz her konuda olduğu gibi bu konuda da zehirdir.
Özel jargon
Yeni medyanın geleneksel medyadan farkı dijital, etkileşimli, hiper metinsel (bilgiler arasında geçiş imkânı) ve sanal olması. Bazı kaynaklara göre günde 120, bazı kaynaklara göre de 240 dakika tweet, facebook, youtube, wapp, netflix gibi yeni medya ortamlarında bulunmak veya içerik tüketmek dijital obezitenin işaretleri olarak değerlendirilir. Bu ortamlarda fazla zaman geçirmek dikkat dağınıklığına, odaklanma zorluğuna, yüz yüze iletişimde azalmaya, sosyal hayattan uzaklaşmaya, akademik performansta düşüşe, gündelik hayatın sorumluluklarından kaçmaya, kişisel bakımı ihmal etmeye, aile içi iletişimin kopmasına ve sorunlar yaşanmasına neden oluyor. Ayrıca kas ve iskelet ağrıları, uyku bozukluğu, göz yorgunluğu bu ortamda uzun zaman geçiren insanlarda sık görülen belirtiler olarak bildiriliyor. Bu gelişmeler insanları yalnızlaştırıyor ve anlamlı bir hayat sürmesinin önünde engel oluşturuyor.
İnsanların dijital kimlikleriyle sanal ortamda bulunmaları ve sosyal medyayı gerçek dünyanın yerine koymaya başlamaları, insanlar arasındaki sahici ilişkilerde azaltıyor, gerçek olmayan sosyalleşme illüzyonu doğuruyor ve insan ilişkilerini önemsizleştiriyor. Bu ortamda uzun zaman geçirenlerde depresyon ve kaygıya rastlanma sıklığı artıyor, birçok kişide narsistik eğilimleri güçlenmesine neden oluyor.
İnsanların dijital medyaya iradi bir esaretle bağlanmalarının nedeni, bu ortamda buldukları doyum. Bu doyum kullanıcılar tarafından; günlük hayatın baskısından kurtulmak, rahatlamak, zaman geçirmek, bilgi edinmek, sosyal medyadaki akım ve ilişkilerin dışında ve gerisinde kalmamak olarak açıklanmaktadır.
Belirtiler
Dijital teknolojilerin aşırı kullanılması “problemli internet kullanımı” (problematic internet use PIU) somatik semptomlarda yüzde 6, depresyonda yüzde 4 artışa yol açıyor, paranoid eğilimleri güçlendiriyor, akıl ve ruh sağlığı sorunlarını artırıyor. Cal Newport “Pür Dikkat” eserinde dijital obeziteyi kişinin alabileceği ve algılayabileceğinden fazla bilgiye muhatap olması olarak tanımlıyor. Sosyal medyadaki bilgiler obez insanların bedenlerindeki yağ tabakası gibi beyni sarıyor ve işlemesini zorlaştırıyor. Bir anlamda fast food’un sağlıksız gıda ve gereksiz kalorilerle insan bedenine verdiği zararı, sağlıksız bir zihinsel besin olarak insan beynine veriyor ve zihin şişmanlığına yol açıyor.
Dijital obezitenin belirtileri olarak şunlar sıralanıyor: Kırmızı ışıkta trafik durduğunda telefonuna bakmak, arkadaşlarla toplantıda konu kendisinden uzaklaştığında telefonuna yönelmek, tuvalete telefonla girmek ve burada geçirilen zamanı uzatmak, giderek daha uzun sürelerle ve çeşitlenen mecralarda zaman geçirmek. Yeni medya kullanımı nomofobi (telefondan uzak kalma korkusu), fomo (dışında kalma, haberleri kaçırma korkusu), ego sörfü (kendisi ile ilgili haberleri arama), selfitis (sık sık kendi resmini çekme), tıkınmalı izleme (bir diziyi arka arkaya izleyip bir veya iki sezonu, bir gün veya iki gün içinde bitirmek), gibi birçok özel kavramla tanımlanan özellikler taşıyor.
Yeni medya platformları, üreticileri tarafından kasıtlı olarak bağımlılık yapmak üzere programlanıyor. Metaverse’ün yaygınlaşmasıyla yeni medyanın bir sonraki büyük halk sağlığı krizi olacağını düşünmek abartı olmaz. “Teknoloji ve İnsanlık” kitabının yazarı Gerd Leonhard mobil cihazları yeni sigaralar olarak tanımlıyor. William Gibson, “Teknoloji biz onu kullanmaya başlayıncaya kadar ahlaki açıdan tarafsızdır” demiş. Ancak günümüzde teknoloji insanın ikinci doğası (fıtratı) haline geldiği için ahlak ve sağlık açısından soruna dönüşmüştür ve metaverse’ün önümüzdeki on yıl içinde yaygınlaşmasıyla çok daha büyük potansiyel tehditler içermektedir.
Çözüm
Teknoloji hayatımızda giderek daha çok yer almaya başlamasıyla, insanı insanlığından uzaklaştırmaya başladığını düşünenler giderek çoğalıyor. Çünkü insanların aradıkları mutluluğu ekranda, bulutta (cloud) ve app’lerde bulmaları mümkün değildir. Bağımlılığa dönüşmüş teknoloji kullanımının önüne geçmek için fütürist Alvin Tofler’in 1981 yılında söylediği gibi bildiklerimizi silme (unlearning) sürecinden geçip yeniden öğrenme (relaerning) sürecine girmeyi gerektiriyor.
İnsanların hız ve teknoloji tutkunluğunun dijital dünyada karşılık bulmasına tepki olarak Benedict Köhler ve ark. “slow media” (yavaş medya) denilen bir hareket başlattı. Bu hareketin amacı sınırsız enformasyonu yönetebilen bilinçli medya okuru yaratmak. Yeni medya hareketi aynı zamanda sürdürülebilirliğe katkı sağlayan, dikkatsiz ve özensiz tüketime karşı bir hareket. Yavaş medya hareketi tüm kullanıcıların ilgilendikleri mecraya tam odaklanmasını ister, ilham verir, kullanıcıların düşünce ve eylemlerini sürekli olarak etkiler ve yıllar sonra da hatırlanmasını sağlayacak şekilde tüketilmesini amaçlar. Albert Einstein, “İnsan ruhu teknolojiye yenilmemelidir” sözünü 1941 yılında söylemiştir.
Sonuç
Mayıs ayı içinde Ankara’da TED’in düzenlediği ve MEB’nın destek verdiği “Dijital Obezite” sempozyumunda dile getirilen çözümlerden biri, okullarda bu sorunun ders olması yönündeydi. Dijital obezitenin başlangıç noktasının birçok ailede, bir yaşından başlayarak çocukların eline telefon ve IPad verilerek onları oyalamak olduğu düşünülürse, sorunun kaynağının aile olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Başta anne ve baba olmak üzere çocuğun çevresindeki yetişkinlerin, çocukla ilgilenmek yerine telefonlarını bırakması ve çocuğa bu yönde örnek olması gerekir. Temel terbiye ve kibarlık eğitiminin ailede başlar ve okulda pekiştirilir. Bu nedenle MEB ancak aile eğitimi konusunda destek verici bir rol üstlenebilir. Dijital obezite ve yol açacağı sorunların boyutu göz önüne alındığında, hükümetlerin bu konuyu bir halk sağlığı problemi olarak görmeleri ve mücadele planlarını vakit geçirmeden hazırlamaları uygun olacaktır.
Bu konuda aydınlatıcı yazılar okudukça teknolojiye gereğinden fazla vakit ayırdığımı daha net bir şekilde idrak ediyorum. Bu konuyla ilgili gerek eğitim hayatında gerekse de iş hayatında eğitimler verilmeli, seminerler düzenlenmeli… Bence sürekli güncel kalması gereken bir konu halini almalı veya biz daha çok bu konuya ağırlık verebiliriz.
Yazınız için teşekkür ederim.
Son olarak *Alvin Toffler. 🙂
Dijital obeziteyi ailesinin her bir ferdinde gören biri olarak konunun ehemmiyetine değindiğiniz bu makale ile içgörü elde ettiğimi söyleyebilirim. Bilinçli medya kullanımını destekleyecek çalışmaların öncelikle yetişkin ve özellikle de ebeveynlerde uygulanmasının daha etkili olacağı kanaatindeyim. Teşekkür ederim.