Yenilikçilik / Yaratıcılık

yenilikcilik_yaraticilik1

Dünyada her türlü kaynak sınırlıdır. Yaratıcılık bunun tek bir istisnasıdır.

Gerçek yaratıcılık herkesin baktığına bakmak ancak onların göremediklerini görmek, kimsenin düşünmediğini düşünmek ancak en önemlisi hiç kimsenin yapmadığını veya cesaret edemediğini yapmaktır.

Eczacıbaşı’nın her yıl düzenlediği (yenilikçilik-yaratıcılık) toplantılarından en sonuncusu olan 2007 yılında yenilikçilik ve yaratıcılığın kuruma ekonomik bir yarar sağlaması esas alınmış ve ticaret ve icat kavramlarından yola çıkarak TİCAT denmesi önerilmiştir.

Yaratıcılık genel başlığı altında ele aldığımız kavram İngilizce’de de farklı anlam ve manalar içeren “creativity”, “innovation” gibi karşılıklar bulmaktadır. Yaratıcılık kavramının İslami referansı olan gruplarda rahatsızlık yarattığına tanık oldum. Çünkü bazılarının anlayışına göre yaratmak, tanrısal bir olgudur ve bir tek yaratıcı vardır. Bunun dışında bu kavramı kullanmak doğru değildir ABD’de 1900 yılında mevcut işgücünün %10’u yaratıcı işlerde çalışmaktaydı. 1980 yılında bu oran ancak %15’e yükselmişti. Buna karşılık 2000 yılında işgücünün üçte birini herhangi bir tür yaratıcılığı gerektiren çalışanlardan oluşuyor ve bu üçte birlik grup ücret gelirinin yarısını almaktadır.

Yenilikçilik Oksijeni

THY olarak özetleyebileceğimiz teknoloji hoşgörü ve yetenek bir toplulukta yaratıcılığın yerleşmesi için temel koşullardır. Bu üç kriterin varlık düzeyine göre yapılan değerlendirmeye ne yazık Türkiye dahil edilmemiştir.

Yaratıcılığın gelişmesi için hoşgörü ve açıklık ön koşul olarak görülmektedir. Çünkü bu koşullar farklı özellik ve nitelikteki insanları çeker ve yeni fikirlerin ortaya çıkmasına imkan verir.

Kurallar ve Yaratıcılık

Yenilikçilik ve yaratıcılığın önündeki en büyük engel iş süreçlerinin aşırı yapılandırılması, gereksiz kurallar ve aşırı kontroldür.

Bazı kuruluşlar işi en basit öğelerine ayırır ve bunu ayrıntılı biçimde tanımlarlarsa, işin kalitesinin yükseleceğini ve vasat insanların bile işi “mükemmel” yapabileceğine inanırlar. Bu büyük bir yanılgıdır. Kurallar ve aşırı ve kontrol, mükemmelliği sağlamaz. Sadece yaratıcılık potansiyeli olan çalışanların sıkılıp kaçmasına neden olur.

Ayrıca kuralların çokluğu, disiplin sorunu doğurur ve bir süre sonra yöneticiler kendi yarattıkları sorunları çözmeye başlarlar.

Yapılması gereken işe uygun yetenekteki insanı seçmek, işle ilgili beklentileri çok açık tanımlamak, bunların nasıl ölçüleceği ile ilgili kriterlerin anlaşılmasını sağlamak sonra da çalışanları kendi tarzlarını uygulamaları için serbest bırakmaktır.

Farklı Dünya

Bir gün önce yaptığımız yorumu, bugün yeniden gözden geçirmeyi gerektirecek hızda ve kapsamda bir değişim ve dönüşüm dönemecinden geçiyoruz.. Çalışma hayatı, bu değişimin yarattığı ivmeyle bize yeni imkanlar sunmaya hazırlanıyor; hayat karmaşıklaşıyor. Bilgi ekonomisi, genç insanlara ve bu değişime ayak uyduranlara hızlı ilerleme, daha çok başarma, daha çok aranan ve istenen bir çalışan olma imkanı sunuyor.

Mesleki geleceğini ve umutlarını bu yüzyılda gerçekleştirme beklentisi içinde olanların kendilerini başarıya götürecek yeni iş alışkanlıkları geliştirmeleri ve zihin haritalarını yeniden yapılandırmaları gerekiyor. Bu durum kaçınılmaz olarak farklı bir düşünce tarzını, bakış açısını, yeni çalışma davranışlarını ve bu değişimin yaratacağı streslerle farklı ve etkili bir biçimde mücadele etmeyi zorunlu kılıyor. Yapılması gereken, 21. yüzyılın bize getireceği ufuklarda korkusuzca yelken açabilmek için, olaylara farklı psikolojik gözlüklerle bakmak, farklı düşünmek ve önümüzdeki farklı dünyayı görebilmektir. Bir başka ifadeyle iş başarısı için yeni bir mantık oluşturmak gerekiyor.

2003 yılında ülkemize de gelen “Gelecek Peşinizde” kitabının yazarı Juan Enriquez “Eğer Dünya’nın son beş yılda hiç olmadığı kadar değiştiğini düşünüyorsanız, bundan göreceklerinize inanamayacaksınız” demektedir. J. Enriquez ; teknolojinin kibar olmadığını, “lütfen” demeyi bilmediğini ve var olan sistemlere olanca hızıyla çarparken, eski sistemleri yok edip, yeni sistemler yarattığını söylemektedir. J. Enriquez şöyle demektedir. Ülkeler ve bireyler ya değişim dalgalarının doruğunda dolaşacak ya da bu dalgaları durdurmaya çalışırken ezilip gidecektir”

Osmanlı’dan Günümüze

Osmanlı İmparatorluğu’nun gelişme döneminde azınlıklara gösterilen hoşgörü ve farklı kültürlerden gelenleri kendi içinde özümsemesi, padişah annelerinin çoğunlukla yabancı olması, önemli bir gelişim avantajı olmuştur. Buna karşılık duraklama döneminden sonra artan dini istibdal, matbaanın 350 yıl sonra İstanbul’da kullanılmaya başlanması Batı karşısında üstünlüğün kaybedilmesine neden olmuştur. Türkiye ne yazık ki günümüzde özelikle düşük hoşgörü nedeniyle, yaratıcı insanlar için bir çekim noktası olmaktan uzaktır.

Yaratıcılığın yeşermesi ve gelişmesi, farklılıklara, yabancılara, toplumdaki genel akıma aykırı özelliklere sahip olanları kabul etmekle mümkündür. Her aykırılıktan yaratıcılık çıkmaz ancak her yaratıcılıkta mutlaka bir aykırılık vardır. Kültürümüzde “icat çıkartma”, “sana mı kalmış”, “bacak kadar boyunla” “Dünya’nın neresinde görülmüş” türü kalıplar bir ortamda veya çocukta yaratıcılığı daha başlangıç aşamasında durdurmakta ve köreltmektedir.

Türkiye’de ne yazık ki sayıları giderek artan geniş bir grup dış görünüş, davranış, düşünce ve inanış olarak herhangi bir şekilde farklılık gösterene hoşgörü göstermek şöyle dursun, yaşama şansı vermemeye kararlı gözükmektedir ve ülkemiz giderek içe kapanmaktadır. Bu konuda istisna oluşturabilecek olan özel sektörün gösterdiği gayret ve çabalar ise azınlıkta kalmaktadır.

Dileğimiz ülkemizin, büyük toplumlara ait refleks kullanarak, yaratıcılık potansiyelini her alanda hayata yansıtarak, Dünya’daki büyük dönüşüm içinde, kendisini yukarıya taşıyacak hoşgörü ortamını geliştirmesidir.

Sending
User Review
4.25 (4 votes)
2 Comments

Add a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.