Boşanma Hayatı Nasıl Etkiler?
|Boşanmanın cinsiyetler üzerinde yarattığı farkı açıklayan en önemli belirleyici, boşanmayı kimin talep ettiğidir. Bugün hala geçerli olan bu farkın ortaya konması 1867 yılına dayanmaktadır. Avrupa ve Anglosakson dünyasında kadınlar boşanmaların yüzde yetmişi için ilk adımı atmaktadır. Bazı evlilikler eşlerden birinin ölümü ile sonlanır ve bu iki taraf için de çok stres verici bir yaşantıdır.
Erkekler boşanmadan sonra ikinci bir evlilik için kadınlardan çok daha fazla girişimde bulunurlar. Erkeklerde yeniden evlenme oranları kadınlardan neredeyse iki kat daha fazladır.
İnsanların hayatlarıyla ilgili olarak bu kadar çok veriye sahip olmak, konuya birçok farklı açıdan bakma imkânı vermiştir. Bu sebeple uzun ve sağlıklı yaşamaya neden olan pek çok değişkeni dışında bırakarak sadece evlenme-boşanma ilişkisine odaklanmak mümkün olmuştur.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre evlilik yapanların sayısı 2018 yılında bir önceki yıla göre %2.9 azalmış 553 bin olmuş, buna karşılık boşanma oranı bir önceki yıla göre %10.9 artarak 142 bini bulmuştur. İlk evlenme yaşı erkekler için 27.8, kadınlar için ise 24.8’dir. Bu veriler kentleşmenin artması ile Türkiye’nin bütününde evlenme yaşının hem erkekler hem de kadınlar için yükseldiğini, boşanmaların da arttığını ortaya koymaktadır.5
Dr. Lewis Terman, araştırma grubu 30 yaşına geldiğinde %70’i evlenmiş ve bunların onda biri de boşanmıştı. Terman’ın çalışmasında en beklenmedik sonuçlar, kadınlar açısından boşanma ve bekârlık incelendiğinde ortaya çıktı.
Kadınlar açısından;
- Düzenli evliliği olan kadınlar, boşanmış ve tekrar evlenmişlerden uzun yaşamıştı.
- Boşanmış ve tekrar evlenmemiş kadınlar, aynı durumdaki ve tekrar evlenmiş olanlara göre daha uzun yaşamıştı. Bu durumda olanların yaşam süresi neredeyse düzenli evliliği olan kadınlar kadar uzundu.
- Boşanma kadınları erkekler kadar olumsuz etkilememişti.
- Kötü evlilik kadının hayatını çok olumsuz etkilemekte, bu nedenle tekrar evlenmemek birçok kadın açısından daha iyi bir çözüm gibi gözükmektedir.
- Hiç evlenmeyen bekâr kadınlar orta risk düzeyindeydi. Düzenli evliliği olanlara kıyasla daha kısa, ancak boşanmış ve tekrar evlenmişlerden daha uzun yaşamışlardı.
Evli olan kadın ve erkeğin değil, evli erkeklerin daha uzun yaşadığı doğrudur. Araştırmalar kadınlar için bir fark ortaya koymamıştır.
Erkekler açısından;
- Evli erkekler boşanmadıkları ve uyumlu bir eşle yaşadıkları takdirde uzun yaşar.
- Boşanmış erkekler daha yüksek ölüm riski taşır.
- Düzenli evliliği olan erkekler 70 yaşının ötesine geçmektedir.
- Boşanmış erkeklerin ancak üçte biri uzun yaşar.
- İkinci kez evlenenler boşanıp evlenmeyenlerden daha uzun yaşamasına rağmen, bu süre düzenli evliliği olanlar kadar uzun değildir, yaşam süreleri iki grubun arasındadır. Nedeni araştırıldığında yapılan çıkarımlar şunlardır:
- Boşanma stresini yaşamak olumsuzdur; ancak eşlerin yaşam desteği rolünü üstlenmeleri olumludur.
- Düzenli evliliği sürdürenlerin kişilik özellikleri önem taşır.
- Hiç evlenmemiş biri ise, boşanma ve kötü evlilik stresini yaşamama avantajına sahiptir.
Terman grubu çocuklarından, düzenli ailelerde yetişenlerin kendileri de düzenli evlilikler sürdürmüştür. Halk arasındaki deyişle söylersek “Kuş yuvada gördüğünü izler” sözü doğrulanmıştır. Konuya yaşam süresi açısından bakıldığında boşanmış ailelerin çocuklarının o kadar şanslı olmadığı görülmüştür. Bu sonuçların geçen yüzyıla ait olduğunu unutmamak gerekir. Günümüzde biriken bilgi ve ulaşılması kolay danışmanlık hizmetlerinin sonucunda artan bilinç düzeyi, daha önce de belirttiğimiz gibi, boşanmış eşlerin çok daha dikkatli davranmalarını sağlamaktadır.
Boşanmanın çocuklara etkisi
Çocukların hayatındaki en büyük iki travma ebeveynlerinin ölümü ve boşanmasıdır.
Boşanma ölümden daha yıkıcı sonuçlar verir. Terman araştırma grubundaki çocukların üçte biri 21 yaşına gelmeden bu durumla karşılaşmışlardır. Anne ve babadan birinin ölümü hiç şüphesiz çocuk için çok yıkıcıdır. Her toplumda geride kalanların acısını hafifletecek ritüel ve mekanizmalar vardır. Araştırmacılar anne ve babalarından birini ölüm nedeniyle kaybetmekle yaşam süresi arasında bir ilişki bulamamalarına hayret etmişlerdir.
Boşanma nedeniyle yaşanan kayıp ölüme kıyasla daha hafif gözükse de araştırma bunun tam tersini ortaya koymuştur. Boşanmanın uzun dönem sonuçları çocuklar üzerinde daha yıkıcı olmuştur. Anne ve babalarının boşanması birçok genç Terman üyesinin yolunun değişmesine neden olmuştur. Boşanmış ailelerin çocukları sağlam ailelerin çocuklarına göre 5 yıl daha kısa yaşamıştır. Bu araştırmanın bulduğu en güçlü ilişki çocukluk döneminde anne ve baba ayrılığının gelecekte erken ölümün en güçlü sosyal belirleyicisi olduğudur.
Bunun birkaç nedeni vardır. Bu çocukların büyük çoğunluğu:
- Daha tedbirsiz yaşar,
- Sigara, alkol vb. kötü alışkanlıklara daha yatkın olur,
- Kaza ve şiddete karışma ihtimalleri daha yüksektir,
- Kanser, kalp krizi ve inmeden ölme oranları daha yüksektir,
- Erkeklerde olumsuz alışkanlık ve riskli davranışlar daha yüksek oranda görülür,
- Ailenin finansal yapısının zayıflaması eğitimde aksamaya yol açabilir. Gelir, meslek ve sosyal statüde düşmeye neden olur.
- Yetişkinliklerinde de daha az mahalle ve sosyal grup ilişkilerine sahip olurlar.
Çocukların ruh sağlığı açısından anne-babaya duyulan hayranlık ve onlarla duygusal bağlar kurmaları önemlidir. Olumlu aile bağları, sağlam ailelerde boşanmışlara kıyasla daha fazladır. Ancak diğer taraftan yaşam süresinde beklenen düzeyde önem taşımadığı görülmüştür. Olumlu ya da olumsuz aile bağının çocuğun hayatındaki etkisi boşanma faktörüyle birleştiğinde belirgin olmaktadır:
- Boşanmış ailelerde, aile hayatı ve anne-baba ilişkisinde olumlu duygular yaşayanlar daha çok zarar görür. Bunun yolunda giden bir aile hayatının aniden alt üst olmasının sonucu olduğu düşünülmüştür. Bu durum çok kere yolunda gidiyor gibi gözüken bir evlilikte, eşlerden birinin ihaneti sonucunda yaşanan hızlı boşanmalarda ortaya çıkar. Bu özellikle erkek çocukları daha olumsuz etkiler. Boşanmış ailenin erkek çocukları için, olumlu duygular çocuklara zarar vermiş ve bu çocuklar daha kısa yaşamıştır.
- Buna karşılık şiddetli geçimsizlik yaşanan bir ailede boşanma bir ferahlama yaratmıştır. Eğer aile çatışmalıysa, çocuklar boşanmayı daha iyi karşılar ve daha az olumsuz etkilenirler. Bu sonuç halk arasında sıkça verilen “çocukların hatırı için evliliği sürdürmek” önerisinin doğru olmadığını göstermektedir. Aile ortamı stres ve mutsuzluk veren bir ortamsa bunu çocuklar adına sürdürmenin iyi bir fikir olmadığı görülmektedir.
Aile hayatının bu cephesi kızlar için bir fark doğurmamıştır. Araştırma ekibi bunun nedenini açıklayacak bir bulguya ulaşamamıştır. Ancak sonraki sayfalarda görüleceği gibi, Terman grubu erkek ve kadınlarının hayat süresi üzerinde etki eden farklı özellikler bulunmuştur.
Terman grubu üyelerinin kişilik özellikleri, onların bu olumsuz yaşantı karşısında dirençli olmaları konusunda etkili olmuştur. Mizaç olarak zor çocuklar, anne ve babalarının boşanmasına daha zor uyum sağlamış ve duygu ve davranış düzeyinde daha olumsuz tepki vermişlerdir. Buna karşılık daha yumuşak mizaçlı çocuklar daha az olumsuz duygu yaşamış ve bu yaşantıyla daha iyi başa çıkmıştır.
Bu durum kaçınılmaz olarak bazı insanların doğuştan yılmazlık özelliğine sahip olup olmadıkları sorusunu akla getirir. Yılmazlık erken yetişkinlik yaşlarından başlayarak yıllar içinde ve yaşam süresinde zorlukların üstesinden gelinerek geliştirilen, uzun hayata ve başarılı olmaya zemin hazırlayan bir özelliktir.
Ancak iyi haber, boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin mutlak ve kaçınılmaz olmadığıdır. Ebeveynlerinin boşanmasıyla buruk yaşayan kişilerin, yetişkinliklerinde bir yeterlilik hissi, olgunluk ve memnuniyet duygusu kazanmış olmaları travmadan sonra kendilerini topladıklarını ve hatta bazılarının güçlendiklerini gösteren çok iyi işaretlerdir. Ebeveynleri boşanmış, hayatları ve başarılarıyla ilgili düşük bir memnuniyet düzeyinde olanlar için bu etkileşim, sağlık risklerine karşı bir uyarı işareti olabilir. Ancak bu sadece bir işarettir ve diğer risk faktörleri içinde değerlendirilmelidir. Ciddi ekonomik sıkıntıya düşmeyen ve olumsuz alışkanlıklar geliştirmeyen çocuklar, büyük anne ve babalarından destek gördüklerinde ve akranlarıyla olumlu ilişki içinde olduklarında dağılmış ailenin risklerinden kaçınabilmektedir. Bu açıdan Türk aile yapısı içinde büyük anne ve büyük babaların sorumluluk almaları çocukların hayata hazırlanmasına büyük katkı sağlar.
Tek yaşamanın uzun yaşama etkisi
Günümüz hayatının değişen koşullarında tek yaşamak konusundaki tercihin arttığı görülmektedir. Belki bunun istisnası yaşlı ve işsiz erkeklerdir. Hayatı boyunca yalnız yaşayanlar arasında kadınlar daha başarılı gözükmektedir. Bu özellikle 65 ve üzeri yaş grubu için geçerlidir.
Bekâr bir kadının ilginç bir hayatı, toplumsal organizasyonlara katılımı, çok sayıda arkadaşı varsa, evlenmesi veya yeniden evlenmesi uzun yaşamak konusunda olumsuz bir etki oluşturmamaktadır.
Kadınlar açısından yapılan değerlendirme evli ve bekâr kadınların ömür süreleri arasında ortaya fark koymamıştır. Cinsiyet farkı açısından kadınlar bekâr veya yalnız yaşamak konusunda erkeklerden daha iyidir. Kadınların yalnızken neden daha iyi bir yaşam sürebildiklerinin sebebi kesin kesin olmamakla beraber, DePaulo’ya göre, kadınların eş ve çocukları olmadığında geleneksel rol ve beklentilerden kendilerini özgürleştirmeleridir.
Berlin Yaşlılık Merkezi’nin 40-85 yaşları arasındaki 6188 kişiyi içine alan bir araştırması günümüze ışık tutacak özellikler taşımaktadır. Bu araştırmaya göre sosyal iyilik hali için romantik birliktelik çok önemlidir. İlerleyen yaşla ve zaman içinde değişen anlayışa bağlı olarak yalnızlığın bir ölçütü olarak birlikte yaşamanın önemi azalmıştır. Buna ek olarak araştırma genç bekârların doyum düzeyinin yüksek olduğunu göstermiştir.6
Hiç şüphesiz Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de evlilik, bekârlık ve yalnızlığa yüklenen anlam değişmiştir. Günümüzde özellikle gençler arasında yalnız yaşamak tercih edilen bir seçenek olmaktadır. Ancak toplumun geleneksel bağları ve önceki kuşakların beklentileri birçok kişiyi çok istekli olmadığı halde evliliğe yönlendirmektedir.
Sonuç
Sağlık, hayat süresi ve evliliği diğer koşullardan bağımsız olarak değerlendirmek yanıltıcıdır. Bu konuda etkili olan farklı koşulların etkisinin de göz önüne alınması gerekir.
Evliliğin daha sağlıklı ve mutlu bir hayat sunduğu konusunda muazzam bir literatür vardır. Ancak mutsuz evliliklerin iyilik haline ve sağlığa daha zararlı olduğu anlaşılmaktadır
Mutlu insanlar (kural olmasa da) çoğunlukla mutlu evlilikler yapar ve evlenmeden önce de mutludurlar. Boşananlar, benzer şekilde boşanmadan önce de mutsuzdur.
Hiç şüphesiz evliliğin kendisi de mutluluk üzerinde rol oynar, ancak bu bilgi evlenmeden önce partnerin mutluluk düzeyini araştırmanızın önemini ortaya koyar. Evlilik öncesi kişilik özellikleri evliliğin başarısı için belirleyicidir. Düzenli evlilik sürdürenlerin büyük çoğunluğunun çocukluklarının da dikkatli, tedbirli ve sorumluluk duygusu yüksek olduğu görülmüştür.
Kısacası, mutlu evlilik tesadüf değildir.
(*) “Aşk, Evlilik ve Boşanma” yazıları “Hayatın Hakkını Vermek” kitabına temel olan 80 yıllık Terman araştırmasının, güncel araştırmalarla desteklenmesine dayanmaktadır. Konuya ve literatürüne ilgi duyanlar kitaba başvurabilir.