Eğitimde Gerçekten Kaybımız Ne Kadar Büyük?
|Son günlerde en sık duyduğumuz konulardan biri, çocukların ve gençlerin eğitim hayatlarında açılan bir buçuk yıllık gediktir. Bu süre hayat üzerinde gerçekten önemli bir boşluk yaratacak mı? Yaşanmış ve geri dönmesine imkân olmayan bir konuda ağıt yakmak yerine ne yapılabilir?
Hem eğitimciler hem de aileler çocuklarının kaybettiği bir buçuk yılın sıkıntısını yaşıyorlar. Bu dönem hiç şüphesiz öğrencilerin eğitim hayatında bir kayıptır. Bu yazının amacı bu kaybın önemsiz olduğunu anlatmak olmayıp, eğitim hayatı ile gerçek arasındaki ilişki sanıldığı kadar güçlü olmadığını hatırlatmaktır. Bir başka ifadeyle eğitim başarısı hayat başarısı arasında güçlü bir bağ olmadığını örnekleriyle ortaya koymaktır.
Akademik başarı bireysel çalışma ile kazanılır ancak iş hayatında en önemli özellik ekip oyuncusu olmak ve ekibin başarısına katkıda bulunmaktır. Bunun için işbirliği yapmayı bilmek, müzakere becerini geliştirmek gibi yetkinlikler gerekir. Benzer şekilde okulda öğrenciden bilgisini kendisine saklaması beklenir oysa iş hayatının beklentisi bilginin paylaşılmasıdır.
Özel okulların çoğunda, aksi iddia edilse de, öğrencinin susması ve dinlemesi beklenirken, iş hayatı çalışanlardan kendini ifade etmesi ve fikir geliştirmesini bekler. Benzer şekilde okulda öğrencinin sakin olması ve durması, buna karşılık iş hayatında hareket etmesi ve sonuç almasını bekler.
Okulda verilen ödev yapılır ve biter. Oysa iş hayatında iş bitmez ve yükselmek için beklenenin ötesine geçmek gerekir.
Halen eğitim sisteminde başarı öğrencinin çalışması, ezberlemesi ve öğrendiklerini sınavlarda hatırlaması esasına dayanır. Bir anlamda hafızası güçlü olanlar beklenen akademik başarıyı gösterir. Oysa iş hayatı az bilgiyle ve çoğunlukla baskı altında, doğruya en yakın kararları vermeyi gerektirir. Buna uyan eğitim anlayışı sadece IB ve Abitur programı uygulayan sınırlı sayıda eğitim kurumunda verilmektedir.
Eğitim kurumlarında başarı notla ölçülür ve somuttur. İş hayatında gelişme yöneticinin ve iş arkadaşlarının vereceği bazıları açık, bazıları örtük geri bildirimleri doğru değerlendirerek gerçekleşir.
Okulda öğretmen öğretir, anne-baba destek olur, dershane takviye yapar. Buna karşılık iş hayatında herkes kendi gelişiminden sorumludur. Eksik bilgi için veya iyi öğretmediği için yöneticiyi sorumlu tutmak sonuç vermez.
Günümüzün eğitim sistemi büyük ölçüde çocukları ve gençleri beş seçenekli sınav sistemine esir etmiş, başarıyla zehirlemiş ve psikolojik bağışıklık sisteminin gelişmediği öğrenciler yetiştirmeye dayanıyor. Bugün çağdaş olduğunu ileri süren eğitim kurumlarında bile önümüzdeki 25 yılın ihtiyaçlarına yönelik bir eğitim verilmez. Bugün bile geçerli olmayan, yarın hiç geçerli olmayacak, düne ait bilgilerle çocukların kafaları doldurulur.
Bu listeyi uzatmak mümkündür. Örneğin hayatta en değerli şeyler ana okulunda öğretilir. Nezaket, kibarlık ve “aldığını yerine koymak, kendi pisliğini temizlemek” gibi temel hayat bilgisi ilkeleri gibi. Ancak bunların ev ortamında uygulanması ve pekiştirilmesi gerekir. Bu konuda da ailelere büyük sorumluluk düşmektedir.
Hiç şüphesiz okul sadece bilgi öğrenme alanı değildir. Çocukların ve gençlerin sosyalleşmeye ve duygusal gelişimi için akran ilişkilerine ihtiyaçları vardır ve içinden geçtiğimiz süreç bunu zorlaştırmaktadır. Ancak silahla değil, görünmeyen düşmanla yapılan bir savaşta şikâyet etmek hem sonuç vermez hem de anlamlı değildir.
Ne yapılabilir?
Bir gencin yetişkinliğinde ne olacağı “bugün ne yaptığına” bağlıdır. Çünkü hayat başarısı her gün yapılan küçük şeylerin doğru ve düzenli yapılmasına bağlıdır. Bunun adına disiplin denir. Disiplin çoğunlukla sanıldığı gibi baskı, dayatma, zorlama ve zorbalık değil “tutarlılıktır”. Hedeflerde, ilkelerde, performans ölçütlerinde ve davranışlarda tutarlılık disiplinin özünü oluşturur. Bu nedenle okullar kapalı, sınavlar göstermelik de olsa, geleceğini önemseyen bir gencin gününü planlayarak başlaması, her gün kitap okumaya zaman ayırması, (ulaşım imkânı olanların) açık kaynaklardan sertifika alacağı gelişim programlarına katılması, benzer anlayışta olan arkadaşlarıyla kuracakları üç-beş kişilik gruplarda okuduklarını ve öğrendiklerini tartışması, bu süreçten daha az zarar görerek çıkmasını sağlar. Bunun yerine gününü akışına göre yaşayan, zamanını sosyal medyada geçiren, günün önemli bölümünde bilgisayar oyunları oynayan, arkadaşlarıyla amacı olmayan sohbetlerle saatler tüketen bir genç kendini pandemi koşullarının kurbanı olarak görecektir.
16 aydır birçok işyeri bütünüyle veya kısmen evden çalışma düzeni içinde olduğu için anne ve babaların çocukların programını yukarda söylediğim gibi yönetmeleri bir ölçüde kolaydır. Atılacak ilk adım, bir sonraki günün programını bir gün önceden yapmaktır çünkü böylece akşam yatma ve sabah kalkma saatleri belirlenmiş ve böylece yapılan programa uymak için gerçekçi bir temel atılmış olur.
Sonuç
Hayat başarısı psikolojik bağışıklık sisteminin gelişmesine dayanır. Psikolojik bağışıklık sistemi hayat içinde mücadele ederek, disiplinli olarak, başarısızlığı göze alarak ve konfor alanının dışına çıkarak gelişir. Bunun için de kaybedilen bir buçuk eğitim yılı sanıldığı kadar büyük sorun değildir. Ailelerine yakın olma fırsatı birçok çocuğun gelişimine olumlu katkı yapma potansiyeline sahiptir.
Sayın Acar hocam,
Uzun zamandır okuduğu, eğitim-pandemi-işhayatı üçlüsünü en güzel anlatan yazıydı. Size katılıyorum ve bu yazıyı imkan olsa da tüm anne babalar okusa diyorum. saygılar
Değerli hocam, tespitlerinizin büyük bir kısmına katılmamak, yapıcı ve yenilikçi yaklaşımınızı kutlamamak mümkün değil. “AKADEMİK” kelimesini kullandığınız alana ilişkin bir tespitim oldu ve bilgi@baltasgrubu.com da paylaştım. Saygılarımla
25 yıllık bir eğitimci olarak yazdıklarınızın hepsinin altına imzamı atarım hocam.
Eğitim sisteminin verdikleri ve iş hayatının beklentilerini çok net tanımlamışsınız. Teşekkürler hocam.