Y Kuşağı Ne İstiyor?
|İş hayatında sayısı en hızla artan kesim, Y kuşağıdır. Son nüfus bilgilerine göre 71 milyon dolayındaki nüfusun yaklaşık %20’sini, 1980 sonrası doğanlar oluşturuyor. Bu kuşağın iş hayatındaki ağırlığı gelecek yıl, X kuşağı diye adlandırılan 1960-1980 doğumlulardan daha fazla olacaktır.
Y kuşağındaki gençler bağımsız, girişimci, geribildirim almaya istekli (bunu, yaptığı iş için “aferin” beklemek olarak yorumlamak da mümkün), kısa zamanda başarı beklentisi içinde olan, özgürlüğü ve esnekliği seven, mikro yönetimden hoşlanmayan, girdiği ortamda eksiklik ve aksaklıkları hemen fark eden ve bunları düzeltmek için istek duyan kişiler olarak tanımlanıyorlar.
Bu özelliklerin ne kadarının sadece bu kuşağa ait olduğu tartışılır. İş hayatının başlangıcında olan her kuşaktan çalışanda bu özelliklerin birkaçını görmek mümkündür. Ancak bu kuşağın, kendisinden öncekilerden çok farklı bir zeminde yetiştiği muhakkaktır. Bu farklı zeminin belirleyici özelliği, bu gençlerin gelişiminde ve hayatlarının bütününde yer alan elektronik ortamdır.
Benim görüşüme göre, bu yaş aralığındaki çalışanların en belirgin özellikleri; evin çocuğu ve okulun öğrencisi olmakla, işyerinde çalışan olmak arasındaki farkı kavrayamamış olmalarıdır. Bu gençler evde bir sorun yaşadıklarında bunun çözümünü anne ve babalarından, okulda bir sorun yaşadıklarında da çözümü öğretmen ve okul yönetiminden bekleme alışkanlığını edinmişlerdir. Böylece kendilerini ilgilendiren her konuda çözümü dışarıdan beklemenin hakları olduğuna inanmışlardır. Bu nedenle bu gençler, iş ortamında da gerçekçi olmayan taleplerde bulunmaya ve aslında kendileri çözebilecekleri sorunlar hakkında yöneticilerinden yardım beklemeye meyillidir. Bir keresinde uluslararası bir kuruluştaki IK yöneticisi, tuvaletlerde en kaliteli sıvı sabunu bulundurdukları halde, genç çalışanlardan bazılarının kullanılan sabunların ellerini kuruttukları gerekçesiyle şikayet ettiklerini ve değiştirilmesini talep ettiklerini üzüntü içinde anlatmıştı.
Y Kuşağı Ne Bekler?
Bu kuşağın genç çalışanları, sınırlı deneyimleriyle girdikleri ortamda yanlış olduğuna inandıkları konuları düzeltmek için isteklidirler. Çalıştıkları kurumda eğitim almaları ve gelişim imkânı bulmaları onlar için çok önemlidir. Hatta bu konuda bazıları o kadar ileri gidebilir ki çalıştıkları kurumun esas görevinin kendilerini daha donanımlı kılmak olduğunu bile düşünebilirler.
Bu özellikler daha önceki kuşağın eğilimlerinden bütünüyle farklıdır. Türkiye’de kurumsal eğitimlerin ilk verilmeye başlandığı 1980’li yıllarda, o dönemde 30-45 yaşları arasında olan çalışanlar, kurumların kendilerine sunduğu; zaman yönetimi, stresle başaçıkma, temel yönetim becerileri gibi kişisel gelişim ve yönetim eğitimlerine katılmayı yersiz, hatta küçük düşürücü olarak algılarlardı.
Y kuşağının temel çalışma felsefesi, bir kurumda kendilerini geliştirebilecekleri ölçüde çalışmak ve sonra daha uygun bir iş fırsatı bularak onu değerlendirmek yönündedir. Hiç şüphesiz bu durum, sadece bu kuşağın genlerinden kaynaklanmamaktadır. Gerek 2001 yılında Türkiye’de krizden sonra yaşanan işten çıkarmalar, gerekse son 10 yılda birçok köklü kurumda gerçekleştirilen yeniden yapılanma çalışmaları, deneyimli ve sadakati yüksek işgücünün (bazılarına göre hoyratça, bazılarına göre rekabetin gereği olan maliyet kontrolü sürecinin bir parçası olarak) işten çıkarılması, bir kuruma olan sadakat anlayışını derinden zedelemiştir.
Neden Böyleler?
Günümüzde Y kuşağının temsilcileri olarak adlandırılan ve iş hayatında varlıklarını sürdüren gençlerin 30 yaş ve altında olduklarını düşünürsek, bu gençlerin ana-babalarının 50-65 yaş grubuna ait olduklarını düşünmek hatalı olmaz. 2. Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda dünyaya gelmiş bu kuşağa mensup anne-babalar, savaş yıllarının sıkıntısını çekmiş ebeveynler tarafından yetiştirilmişlerdir.
Savaş dönemindeki sınırlamaların, yoksullukların ortadan kalkması ve çocuk eğitimindeki anlayış değişiklikleriyle yetişen anne-babalar, bugünün Y kuşağını aşağıdaki gibi büyütmüşlerdir :
- Aileler, çocuklarını hayatlarının merkezine almıştır. Bunun sonucunda Y kuşağı gençler benmerkezci olmuş, dünyanın kendilerinin etrafında döndüğüne inanmışlardır.
- Aileler, hayatlarının merkezine aldıkları bu çocukların “ne yapmak ve nasıl yapmak” istediği konusuna aşırı önem verdiler. Bunun sonucunda Y kuşağı gençleri içine girdikleri iş ortamını kendi tarzlarına uydurmak için zorlama yapmakta sakınca görmez oldular.
- Yukarıda ifade ettiğimiz anlayışın uzantısı olarak, çocukların tercihlerine verilen önem sonucunda, teknolojinin sunduğu imkânların da yardımıyla, “ne zaman, nerede, nasıl istersem çalışırım” anlayışı ortaya çıktı.
- Tüm aile imkânlarının çocuklar için kullanılması ve çocuğun okulda ve sosyal hayatta karşılaştığı sorunların aileleri tarafından çözülmesi sonucunda Y kuşağı gençleri, kendi etki alanlarındaki sorunların da iş ortamında yöneticileri veya başkaları tarafından çözülmesini bekler oldu.
- Tüm ailenin ve aile büyüklerinin desteği ve olumlu geribildirimleri ile yetişen Y kuşağı gençleri yaptıkları her olumlu iş sonucunda “aferin” bekler olmuştur.
- Gençlik dönemlerinde sosyal adalet akımlarından kuvvetle etkilenen anne-babalar kendilerini topluma karşı sorumlu hissederken, onların yetiştirdiği çocuklar sorumluluğu esas olarak kendilerine karşı hissetmektedirler.
Bütün bu faktörler, şu anda iş hayatının başında olan ve önümüzdeki beş yıl içersinde iş hayatında oldukça etkin yer alacak olan Y kuşağının yönetilmesi, yöneticilere özel bir sorumluluk yüklemektedir.