“Zaman Yönetimi” Reçeteleri Neden Başarısız Olur?
|1980’li yılların başlarından başlayarak, uzun yıllar yönettiğim zaman düzenleme seminerlerinde, katılımcıların büyük bir istek ve iştahla geldiğini görürdüm. Katılımcıların programdan beklentileri sorduğumda, bütününe yakını, “hayatlarının çok yüklü” olduğunu, “günlük programlarının çok dolu” olduğunu ve “zaman düzenleme tekniklerini öğrenerek zamanı daha etkili kullanmak istediklerini” söylerlerdi. Hatta bu konuda bir seminer pazarlayan yabancı bir şirket, yöntemini uygulamayı kolaylaştıran ajandalara, seminerinden daha yüksek ücret talep ederdi.
Bu tür seminerleri ilk yönettiğim sıralarda temel bilgilerin verilmesinden sonra programın ilerleyen saatlerinde katılımcıların yüzlerinin asıldığını görmek ve dirençle karşılaşmak beni hayrete düşürürdü. Daha sonra, bu eğitimleri vermek için yurtdışında kendi aldığım eğitimlerde yaşadıklarımı hatırladım. İnsanları öncelikleri arasından seçim yapmaya zorlamak onları değerleri konusunda seçim yapmaya zorlamak anlamına geliyordu. Büyük çoğunlukla insanlar, kendi değer sistemlerinin farkında değillerdi ve yaptıkları seçimlerin değerlerini yansıttıklarını görmek canlarını sıkıyordu. Çünkü davranışlarımız “ne yaptığımızı” ortaya koyar; oysa en çok merak ettiğimiz “neden öyle davrandığımız” sorusunun cevabı değerlerimizde gizlidir.
İster kurumsal, ister bireysel alanda olsun, herhangi bir konuda köklü bir değişim yapmak için doğru yöntem, kararlılık ve disiplin gerekir. İnsanların büyük çoğunluğu doğru yöntemi bulsalar bile gereken kararlılık ve disiplini gösteremezler. Bunun nedeni geçmiş alışkanlıkları ve farklı yöntemi uygulamak için odaklamaları gereken enerjinin en dipte yatan istekleri ve dolayısıyla bunları temsil eden değerleriyle örtüşmemesidir. Bunu fark etmek de insanları gerginliğe sürükler.
Uzun yıllar kişisel gelişim seminerleri yönetmiş biri olarak, temel değerlerimizin, kişisel doyumumuzun temelini oluşturduğuna inanıyorum. Sayısı ve isimleri ne olursa olsun, sahip olduğumuz değerin genel olarak şöyle kümelenebileceğini düşünüyorum;
- Bireysel ahlak (vicdan) ve kurumsal etik ilkeleri,
- Maneviyat ve din
- Haz ve keyif(eğlence, cinsellik, yemek),
- Başarı,
- Güç/statü
- Para ve satın aldıkları,
- Yardımseverlik ve cömertlik.
İnsan aynaya baktığı zaman bir taraftan kendisini saygıdeğer ve olmak istediği gibi bir insan olarak görmek ister (ideal ego), diğer taraftan da hayatın sunduğu ve anlık veya kısa süreli haz verecek fırsatlardan yararlanmak ister. Toplumsal hayatın genel yönlendirmesi ve içten gelen dürtüler keyif verecek etkinlikler ve paranın sağlayacağı imkanlardır. Oysa paranın sağladıklarıyla mutlu olmaya çalışmak, deniz suyu içerek susuzluğu gidermeye benzer. Doyum yerine susuzluğun artması gibi, satın alınanlar doyum yerine daha büyük açlık getirir.
İnsanlar günlük uğraşılarına temel değerlerini yansıtmadıkları sürece, iç huzurunu bulmaları ve mutlu olmaları mümkün değildir. Bunu fark ettiğimiz için kurumsal etkinliğimiz içinde yer alan zaman yönetimi programının adını “Seçilmiş Öncelikler” olarak değiştirmeyi uygun bulduk ve vurguyu enerji ve odaklanmaya yaptık. Böylece yaptığımız zaman düzenleme programından, klasik olarak bu programlarda yer alan, “iki işi bir arada yapmak”, “telefonları kısa tutmak”, “odaya gelen davetsiz misafirlerle ayakta konuşmak”, “önemsiz işleri başkasının üstüne yıkmak (buna delegasyon denir) gibi, bugünkü anlayışımızla düz ve sığ olduğunu gördüğümüz yaklaşımlara son verdik. Bunun yerine davranışlarımızın derinlerinde yatan değerlere uzanan ve öze dönük bir yaklaşım benimsedik.
Çok kişi olaylara ve sonuçlara bakarak hayatı anlamaya çalışır. Oysa olaylar ve sonuçlar yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın bir sonucudur. Bu nedenle kronolojisini ve geçmişini bilmeden yargıda bulunmak insanın kendi önyargılarını doğrulamasından başka sonuç vermez. İnsan geleceği planlayan ve seçim yapma şansına sahip olan tek canlıdır. Seçmemek de bir seçimdir ve bu nedenle insan her durumda seçim yapmış olur. Bunun sonucu olarak da, yaşadığımız her şey bilerek veya farkında olamayarak yaptığımız veya yapmadığımız seçimlerin ve onlara verdiğimiz önceliklerin bir sonucudur.