BEST Dergisinde Acar Baltaş
|Hayatı gereğinden fazla karmaşıklaştırmak
Modern yaşamda insanlar üstlenmek zorunda oldukları farklı roller nedeniyle yeterince karmaşık bir hayata sahiptir. Ancak bazı insanlar kendi rollerinin bir veya birkaçına gereğinden fazla önem atfedip hayatı daha da zorlaştırırlar. Çocuklarını “proje çocuk” olarak yetiştiren, bu arada evde bir veya daha fazla hayvan besleyip, her şeyin mükemmel olmasını bekleyen ev kadınları buna bir örnektir. Hayatı gereğinden fazla karmaşıklaştıranlar çoğunlukla mükemmeliyetçidir, kontrolcüdür ve kendilerini başkalarıyla kıyaslama eğiliminde oldukları için, farklı kişiler için önem teşkil eden ölçütleri, ilgili veya ilgisiz olarak kendi hayatlarına da dahil eder. Çocuğunun tenise yeteneği olmasa da, “herkes” tenis dersi aldırdığı için bu kervana katılan baba, hem kendisinin, hem de çocuğunun hayatını karmaşıklaştırır. Bir başka örnek çok fazla eşya, giysi ve objeyle yaşamak ve hepsinde aynı uyum ve mükemmelliği beklemektir. Böyleleri bir haftalık seyahate, gurbetten kesin dönüş yapanlar gibi çok sayıda bavulla çıkar.
Sahip olarak mutlu olmaya çalışmak
Sahip olduklarının kendisini mutlu edeceğine inanmak en büyük yanılgılardan biridir. Ancak sürekli satın almaya teşvik eden uyaran ve mesajlarla dolu bir ortamda yaşadığımız için, ihtiyaç duymadığımız şeyleri satın almaktan kendimizi alamıyoruz. Bu konuda, yapılmış araştırmaları da içine alan çok sayıda bilgi ve veri olduğu için sadece şunu hatırlatmakla yetineceğim. Bir şey satın alırken para ödediğimizi düşünürüz oysa bu doğru değildir. Satın alırken hayatımızdan bir zaman diliminden bir parçayı satın aldığımız şeye karşılık olarak terk ederiz.
Olumsuz insanlarla çevrili bir ortamda yaşamak
İnsan kaçınılmaz olarak çevresinden etkilenir. Çevreden sürekli olumsuz yorumlar ve mesajlar almak da kişiyi olumsuzluğun bir parçası yapar. Bu olumsuz yorumlar kişiye yönelik olabileceği gibi, çevredeki insanlara veya genel olarak hayatın bütününe dönük olabilir. Bu gibi durumlarda yorumlara tepki vermemek en uygunudur. Çünkü onaylamak aynı havaya girmeye, karşı çıkmak kazanılamayacak bir tartışmaya girmeye neden olur. En uygunu mizah duygusuna sahip, hayata olumlu bir gözle bakan insanlarla birlikte olmaya çalışmaktır.
Geçmişe takılmak
Özellikle hayattan beklediklerini bulamayan insanlar, geçmişteki bir olaya veya bir kişi ile olan ilişkisine takılıp, o olay yaşanmamış veya o kişiyle ilişkileri farklı olmuş olsa, hayatlarının hayallerindeki gibi olacağını düşünürler. Her durum ve gelişme karşısında bunu konuşarak veya düşünerek yaşarlar. Olumlu düşünce ile olumsuz düşünce arasındaki en temel fark, enerjinin odağıdır. Olumsuz tutum içindeki insanların odağı “keşke” lerle değiştiremeyecekleri “olmuş olanlar” ve geçmişleridir. Buna karşılık olumlu tutum içinde olanlar, odaklarını “olabilecek olana” ve değiştirebilecekleri geleceğe yöneltirler.
Gelecekle ilgili endişelenmek
Psikolojiyi sahte bilim haline getirenlerin yaydığı görüşlerden biri de iyimser olmanın erdem sayılmasıdır. Oysa hayatta kalmak ve sağlıklı olmak için, bir miktar kaygı gereklidir. Belirli bir ölçüde kaygı kişiyi olası hatalara karşı uyanık tutar ve önlem almasına imkan verir. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da “doz zehirdir”. Gelecekte olabilecekler konusunda sürekli endişelenmek hayatın tadını kaçırır ve kaygılanılan olumsuzluklar olmuşçasına kişiyi mutsuz eder. Hayatın öğrettiği temel derslerin başında, endişelerimizin çoğunun gerçekleşmediği, gerçekleşenlerin de korktuğumuz kadar kötü olmadığı gelir.
Sonuç
Hayat bazen insanlara hazırlıklı olmadıkları ve hak etmedikleri kötü sürprizler yaşatarak mutsuzluğa sebep olabilir. Bulundukları tarih dönemi ve coğrafya, milyonlarca insana büyük trajediler yaşatmaktadır. Bu yazıda kendi klinik deneyimlerim sırasında gözlediğim, bu coğrafyaların dışında yaşayan insanların bazılarının kendi hazırladıkları mutsuzluk kaynakları konusunda örnekler vermeye çalıştım. Butan’a yaptığım bir seyahat sırasında sohbet etme fırsatını bulduğum yüksek rütbeli bir Budist rahip stresten arınmış bir hayatın sırrının çok karmaşık olmadığını söylemişti: “Beklentilerinizi sıfırlayın”. Günümüzde Budistler veya dervişler gibi bir kumaşa sarılarak yaşamak, insanlardan ve hayattan beklentilerimizi sıfır çizgisine indirmek mümkün olmasa da; eşya, ayrıntılar, insanlar ve olaylara yüklediğimiz önem konusunda uygun dengeyi bulmak, hayatın yükünü bedensel, zihinsel ve duygusal olarak hafifletebilir, diye düşünüyorum.