BUSINESS LIFE DERGİSİNDE ACAR BALTAŞ
|GERÇEKLİK ALGISI VE ÖLÇÜSÜZ İYİMSERLİK
Prof. Dr. Acar Baltaş
İnsanlar kendilerini niyetlerine göre, başkalarını da davranışlarına göre değerlendirir. Bu nedenle başkalarının bizi değerlendirmesiyle bizim kendimizi değerlendirmemiz arasında fark vardır. Bu konu en çarpıcı biçimde performans görüşmelerinde ortaya çıkar. Özellikle Amerikan psikolojisinin verdiği gazla gençler arasında oluşan narsisizm pandemisi, insanların sahip olmadıkları özelliklere sahip olduklarına inanmalarına ve sahip oldukları özellikleri de abartmalarına neden oldu. Bu gelişmede ailelerin çocuklarını, “tek ve biricik” olduklarına ve dünyanın onlara borçlu olduğuna inandırmaları da etkili oldu. Bunun sonunda dünya, “hakları” olduğunu düşünen ancak sorumlulukları olduğundan habersiz insanlarla doldu. Bir düşünür gerçekle algımız arasındaki farkı kapatmak için “Tanrım bana kendimi başka insanların beni gördüğü gibi görme gücü ver” demiştir.
KENDİMİZE NE KADAR GERÇEKÇİYİZ?
Atalarımız, “akıllar pazara çıkmış, herkes kendi aklını almış” demişler. Kişi dünyanın en zeki insanı olduğuna inanmasa da çevresindekilerden daha akıllı olduğuna inandığı için kimse kendi aklından vazgeçmez. İnsanlar kendilerini değerlendirirken ne ölçüde gerçekçi olurlar? Kendimize olan güvenimiz ne ölçüde objektif verilere dayanır? Bu sorulara ışık tutmak hem eğlenceli hem aydınlatıcı sonuçlar verir. Bunun için önce ABD’nin batısına uzanıp Seattle’da yapılan bir araştırmaya göz atmak yararlı olacak.
DEPRESİFLER DAHA GERÇEKÇİ
Bundan yaklaşık 30 yıl önce Seattle’da iki psikiyatrist elli sürücüye şu soruyu sormuşlar: “En son direksiyonda olduğunuzda sürüş becerinizi, dikkatinizi ve ruhsal durumunuzu nasıl değerlendirirsiniz?” Sürücülerin çoğu kendilerini ve durumlarını “çok iyi” veya “yüzde 100” olarak değerlendirmişler. Ancak durumu fazlasıyla ilginç kılan bu görüşmelerin hastanede yapılması ve sürücülerin ambulansla getirilmesi. Polis raporlarına göre sürücülerin yüzde 66’sı yaptıkları hatadan bütünüyle sorumlu. Yarısından fazlasının arabası hurdaya çıkmış ve yarısına yakını mahkemeden mahkumiyetle çıkacaktır. Elli sürücü arasında sadece 5 sürücü, “kısmen” hatalı olduğunu kabul etmiştir. Bu beş kişi daha derinlemesine incelendiğinde, bu kişilerin depresif eğilimlere sahip olduğu görülmüş. Bu açıdan bakınca depresif eğilimlere sahip olanların kendi becerilerini daha gerçekçi değerlendirdikleri sonucunu çıkartmak yanlış olmaz.
HATALI TUTUM NORMAL İNSAN DAVRANIŞI
Sizce sürücülerin böyle hayal dünyasında olmalarının ve kendilerini bu kadar hatalı değerlendirmelerinin özel bir nedeni var mıydı? Belki hayret edeceksiniz ama bu sorunun cevabı, bu tutumun “normal” insan davranışı olmasıdır. Geçmiş toplantılarda katılımcılara “zihinsel beceriler örneğin satış becerisi, yönetim becerisi gibi konularda kendinizi çevrenizdeki kişilerle kıyasladığınızda, ortalamanın üzerinde olduğunu düşünenler el kaldırsın” dediğimde, salondakilerin dörtte üçünden daha az kişinin el kaldırdığına tanık olmadım. Her insan kendisini olduğundan daha güzel, yakışıklı ve yetenekli görür. Atalarımızın dediği gibi “kuzguna yavrusu şahin gözükür” ve bir süre sonra kuzgun da buna inanır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu, insana özgü “normal” bir davranıştır. Ancak bu noktada sorun ölçü sorunudur. Ölçü kaçtığı zaman ortaya “tedbirsiz iyimserlik” veya “kör iyimserlik” dediğimiz bir durum çıkar ki, parayla ilgili kararlar açısından bu durum çoğunlukla üzücü ve hatta bazen felaketle sonuçlanan adımların veya yatırım kararlarının nedeni olur.
DOZ ZEHİRDİR
Kahneman, “İnsanın başarı konusunda mutlak bir gerçekçilik içinde olması, hiçbir risk alamaması sonucunu doğururdu” demiştir. Hiç şüphesiz bu durum önemli hiçbir konuda karar verememek anlamına gelirdi. Bu da insan için hiç de olumlu sonuçlar vermezdi. Üç yüz girişimciyi içine alan bir araştırmada, “sizinki gibi bir girişimin başarı şansı nedir?” diye sorulmuş. Katılımcıların yüzde 39’u başarısızlık ihtimalinin, 10’da 7’den daha az olmadığını söylemiş. Ancak, “siz kendi başarı şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunuysa araştırmaya katılanların yüzde 81’i, “10’da 7’den fazla” diye cevaplandırmış. Katılımcıların yüzde 33’üyse başarısızlık ihtimalini yüzde sıfır olarak değerlendirecek kadar yüksek bir özgüven göstermişler. Oysa eldeki veriler, yeni girişimlerin yüzde 50’sinin ilk 5 yılda başarısız olduğunu gösteriyor. Olumlu düşünce ve iyimserlik “iyi”dir. Ancak “doz zehirdir.” Gerçekçi olmayan iyimserlik ve aşırı güven hem parayla ilgili kararların hem belirsizlik içeren her konudaki kararın verilmesinde en büyük ayak bağıdır. “İyi düşün iyi olsun” mottosu hayatın gerçeklerini temsil etmeyen naif bir yaklaşımdır. Tıpkı Rhonda Byrne’in “Sır”rındaki “çekim yasası” gibi. Bu yaklaşım da hayatı temsil etmez ve hiçbir bilimsel temele dayanmaz. Kişinin kendisi dışındaki konu ve olayları “istemenin gücü”yle istediği yöne çevirmesi ancak saflara özgü bir inançtır.
SONUÇ
İnsanlar saf olduklarını kabul etmeseler de kendi çabalarına ihtiyaç olmaksızın her şeyin kendiliğinden iyiye gidecek olması fikrinden hoşlanır. Muhtemelen politikacıların vaatlerinin gerçekleşmeyeceğini bildikleri halde en büyük vaatleri yapan politikacıya oy vermelerinin de nedeni budur.
Kaynakça:
- Ola Svenson:”Are we all less risky and more skillful than or fellow drivers?” Acta Psychologica Vol 47. (1981)
- Daniel Kahneman: Remarks at the Institute of Certified Financial Planners. Wealth Management Symposium. New York. (1999)
(*) Bu yazı “Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker” kitabından değiştirilerek alınmıştır.